Çevreye ve insan sağlığına vereceği zarar ile tartışma konusu olan Adana’da inşaatı devam eden Hunutlu Termik Santrali’nin projesinde yapılan değişikliklerin ÇED Raporu’nda yer almadığı öne sürüldü. Change.org’da #AdanayaTemizHava kampanyasını başlatan ve ulusal sivil toplum kuruluşlarının desteğini alan Doğu Akdeniz Çevre Platformu tarafından yapılan açıklamada, santralin baca tasarımında değişiklik yapıldığı, yeni tasarımda bacanın soğutma kulesi içine alındığı ortaya kondu.

Termik santralin neden olacağı hava kirliliğini, kıyıya ve denize etkilerini öngörüp buna göre önlemler öneren bir belge olan ÇED raporunun santral projesinde yapılan en küçük değişiklikle bile geçersiz kaldığını dile getiren platform üyeleri, ÇED sürecinin yeniden başlaması gerektiğini dile getirdi.

Hava kirliliği daha geniş bir alana yayılacak

Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air – CREA) tarafından yapılan analizi kamuoyuyla paylaşan Doğu Akdeniz Çevre Platformu’nun sözcüsü Dr.Sadun Bölükbaşı “Tesisle ilgili yapılan bir haberle Hunutlu Termik Santrali’nin bacasının soğutma kulesi içine alındığını öğrendik; şirket bu değişiklikle hava kirletici emisyonların azaltıldığı ve Hunutlu’nun Türkiye’nin ‘ilk bacasız termik santrali olacağını’ iddia etse de çalışmalarımıza göre bu argüman geçerli değil. CREA’nın yaptığı çalışmaya göre yeni baca ile sağlık etkileri azalmıyor hatta bir miktar artış bile söz konusu. Ayrıca bacaların soğutma kulesinin içerisine alınması hava kirletici ikincil partikül maddelerin miktarını artırabilir ve hava kirletici emisyonlar çok daha geniş bir alana yayılabilir.” dedi.

 

CREA ve HEAL tarafından gerçekleştirilen modelleme çalışmasına göre, santralin planladığı hava kirliliği azaltma teknolojileri ve filtrelere rağmen, Hunutlu Kömür Santrali faaliyete girdiğinde Adana ve İskenderun Körfezi’nde faal olan üç termik santralle beraber yeni erken ölümlere ve hastalıklara yol açacak. Modelleme çalışmasına göre, Hunutlu Termik Santrali bölgedeki üç termik santralle beraber, sadece hava kirliliğine bağlı olarak işletmede kalacağı süre boyunca; 7 bin 400 erken ölüm, 15 milyon 800 bin hasta geçirilen gün sayısı, 1 milyon 900 bin kayıp iş günü, çocuklarda 27 bin yeni kronik bronşit vakası, yetişkinlerde 4 bin 500 yeni kronik bronşit vakası, 10 bin hastaneye kabul ve 3 bin 300 düşük ağırlıkta doğuma neden olacak. Modelleme çalışmasına bölgedeki diğer sanayi tesisleri veri kısıtlılığı nedeniyle dahil edilemediğinden ve Türkiye’de termik santrallerin hava kirliliğine dair veriler kamuoyuyla paylaşılmadığından, gerçek hayattaki hastalık yükünün modelleme sonuçlarından çok daha fazla olması bekleniyor.

Bölükbaşı, “Onanan ÇED raporunda böyle bir çalışma ve modelleme yer almadığı için hava kirliliğinin ne kadar alanı nasıl etkileyeceği ve ne gibi sağlık etkilerine neden olacağı bilinmiyor. Bu değişiklik nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuruda bulunduk ve yeni bir ÇED raporu hazırlanana kadar santral inşaatının durdurulmasını talep ettik” diye devam etti.

İnşaat devam ederken imar planı değişti

Açıklamada ayrıca inşaat devam ederken santrale ait imar planlarının yeniden değiştirildiği belirtildi. Dr.Sadun Bölükbaşı “Plan değişikliğinde santralin su alma ve su deşarj yapıları iptal edilmiş görünüyor. Bu şartlar altında soğutmayı gerçekleştirebilmek için santralin nereden su temin edeceği belli değil. Termik santral gibi etkileri sadece bulunduğu yörede değil, çok daha geniş bir bölgede hava, su ve toprakta hissedilen bir tesisin, bu şekilde plansız ve kuralsız şekilde ilerlemesi endişe verici” dedi.

Termik santral için daha önce yapılan imar planı revizyonlarının iptali için açılan davanın bilirkişi raporunu paylaşan Platform, bilirkişi raporunun; santralin imar planlarının İskenderun Körfezi Bütünleşik Kıyı Alanları Planı ve Mersin-Adana Bölgesi Çevre Düzeni planlarına ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğunu ortaya çıkardığını, ÇED raporunda koruma için belirtilen tedbirlerin ise gerçekçi ve mümkün olmadığını ortaya koyduğunu hatırlattı.

Açıklamaya göre, santralin inşaatı aynı zamanda IUCN tarafından nesli “tehlike altında” olduğu belirlenmiş yeşil deniz kaplumbağasının yuvalama alanına tehdit oluşturduğu için Bern Sözleşmesi’ni ihlal ediyor. Ayrıca, hem Çin hem Türkiye’nin imzacı olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 8d, 8k ve 14c maddelerine de aykırılık gösteriyor.